Kitap yayıncılığı emekçileri: Görünmeyen emek yığını (bölüm 1)

Başak Günsever

03-09-2023

Paylaş >

Kitap yayıncılığı sektörünün bileşenleri hem ekonomik krizlerden hem yeni yapısal dönüşümlerden ötürü mücadele verirken çalışanlarına yeterli değeri veriyor mu? Yayınevlerine, yazar, çevirmenlere, matbaacılara açılan soruşturma ve davalar, kitap toplatma ve yasaklama kararları, yayınlara uygulanan fiili sansürler; yayına hazırlık, dağıtım, tanıtım gibi süreçlerde yapılan engellemeler yayınevlerini ve yayıncıları ciddi bir krize sokmuş durumda.
Türkiye’de kitap yayıncılığı alanında yazmak istediğim bu yazıyı hem sektörden nesnel veriler paylaşarak hem de kendi deneyimimi anlatarak yazmak istedim. Ancak yazıyı yazarken fark ettim ki meğer bu kadar önemli, bu kadar konuşulan bir sektörün yapıtaşı olan “çalışanlar”a dair hiçbir resmi ve gayri resmi veri yok. Neredeyse tamamen “görünmeyen emek” fenomeniyle karşı karşıyayız!

Sibel Oral’ın T24 için 2015 yılında hazırladığı “Türkiye’de Editörlük” dosyasında editörlerin çalışma koşullarına ilişkin bilgiler bulabilmek dışında birkaç önemli isimden görüş istedim. Ancak ne sendika ne ilgili meslek örgütü yetkililerinden somut herhangi bir veriye erişemedim. Edindiğim takdirde ikinci bir yazı ile bunları paylaşmak için can atıyorum.

Yayıncılık sektörüne 2002 yılında gazetecilikle başlasam da 2017’den itibaren kitap yayıncılığı alanında düzeltmen/redaktör olarak serbest çalışıyorum. Henüz üniversite öğrencisi iken, 2002’de stajyer olarak başladığım gazetecilik hayatım, 2005’ten sonra önce muhabir sonra editör olarak uzun yıllar devam etti.

Türkiye’de son yıllarda medyaya yönelik siyasi baskılar, operasyonlar ve gazetecilerin özlük haklarındaki gerilemelerden ötürü birçok gazeteci mesleğini bırakmak/mesleğinden uzaklaştırılmak durumunda kaldı. Ben de hem yaşadığım şehri (İstanbul) hem de mesleğimi terk ederek 2018 yılında Datça’ya yerleşme kararı aldım. Burada üç buçuk yıldır bambaşka bir işkolunda, gayrimenkul sektöründe çalışıyorum. Halihazırda bu işimi sürdürürken içinde Türkiye’nin en büyük yayınevlerinden de olmak üzere farklı kurumlara freelance metin düzeltisi yapıyorum. Dil ile, anadilim Türkçenin anlamsal, yapısal her tür alanı ile hem mesleğim gereği hem hobi olarak hep iç içe olduğumdan ötürü kısa sürede iyi yerlere iş yapmaya başladım.

Bu mesleğin maddi getirisi eğer hayatımı sürdürmeye yetseydi herhangi başka bir iş yapmak zorunda kalmadan geçinebilirdim. Gerçekten çok severek, keyifle yaptığım bir iş. Ancak kazancı o kadar düşük ki. Bu sadece benim için değil, çevirmenler, editörler tüm yayınevi emekçileri için de geçerli. Bu alanda çalışan, tanıdığım birçok arkadaşım verdikleri emeğin karşılığını alamamasına rağmen çalışmayı sürdürmeye devam ediyor. Bazı sektörler böyle, karnınızı doyurmuyor ama ruhunuz doyuyor!

Kitap yayıncılığı sektörünün bileşenleri hem ekonomik krizlerden hem yeni yapısal dönüşümlerden ötürü mücadele verirken çalışanlarına yeterli değeri veriyor mu? Yayınevlerine, yazar, çevirmenlere, matbaacılara açılan soruşturma ve davalar, kitap toplatma ve yasaklama kararları, yayınlara uygulanan fiili sansürler; yayına hazırlık, dağıtım, tanıtım gibi süreçlerde yapılan engellemeler yayınevlerini ve yayıncıları ciddi bir krize sokmuş durumda. Bunun emek alanındaki yansımalarına ışık tutacak bir veri ve rapor ise elimizde yok.

Pandeminin ve kâğıt krizinin darbe etkisi
Pandemi ve Türkiye’de son yıllara damgasını vuran döviz krizinin kâğıt fiyatlarını uçurmasıyla yayıncılık sektörü ciddi bir darbe aldı. Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) her yıl ülkemizin yayıncılık sektörü verilerini derleyerek sektöre dair bir rapor yayınlar. 2022’de yayınlanan Türkiye Kitap Pazarı Raporu’nda*, yayıncılık sektörünün darboğazı şu cümlelerle ifade ediliyor:

“2020’den bu yana pandemiyle birlikte oluşan zorlu koşullar, 2022 yılında da devam ederek ülkemizde yayıncılık sektörünü etkilemeye devam etti. Yayıncılık sektöründe satış kanallarının daralması, yıllık yayın planlarının yeniden gözden geçirilmesi, bazı yeni başlıkların yayımlanmasının durdurulması ya da ertelenmesi, yeniden baskıların finansal kaynaklarda yaşanan gelişmelere göre gözden geçirilmesi, yıllık bütçelerin maliyetler ve insan kaynakları açısından yeniden mercek altına alınması ve zaman zaman kısıtlanması ya da bütçe beklentilerindeki düşüşün göz önüne alınması, dijitale olan ilginin artmasıyla birlikte dijital korsanın da artması gibi olumsuz ya da sonucu belirsiz etkileri hâlâ devam ediyor.”

Yayınevleri her yıl yeni yayın dönemi öncesi yayın kurulunu toplar, o yıl içinde basacağı eserlere karar verir. Tekrar basımlar, yeni Türkçe eserler, çevrilecek eserler değerlendirilip listeye alınır. Pandeminin ilk başladığı sene çalıştığım yayınevlerinden birinin kadrolu editörü, o sene basılması kararı alınan eserlerin büyük bir kısmının basımından hemen vazgeçtiklerini dile getirmişti. Bu, hem okuyucu hem sektör çalışanları açısından çok geriletici bir durum. Yayınevleri özellikle büyük banka gruplarına bağlı olanlar tamamen kâr odağı ile yayıncılık yapıyor, hiçbir kültürel fayda gözetmiyorlar. Bunun çalışanlara yansıması fiili olarak da psikolojik olarak da can sıkıcı boyutta.

Editör yılda kaç kitaba çalışır?
T24’ten Sibel Oral, 2015’te hazırladığı “Türkiye’de editörlük” dosyasında** birkaç farklı yayınevinden editöre “Bir editör yılda kaç kitap üzerinde ve ortalama kaç ay/yıl çalışıyor?” diye sormuş. Yapı Kredi Yayınları editörü Aslıhan Dinç, “Editörlük çalışması kitaba göre değişiyor. (…) Editörlük çalışmaları aslında kitap çeviriye verildiğinde, telif dosya yayınevine geldiğinde, çocuk kitabı kafada tasarlanmaya başlayıp boyutu, çizeri düşünülmeye başlandığında başlamış oluyor. Bu da hiçbir editöre bir kitabı bitirip diğerine başlama lüksünü vermiyor. Üzerinde yoğun olarak çalıştığı bir kitap varken, diğerlerinin de çeşitli işleri ile aynı zamanlarda uğraşıyor. Bir editör ortalama 15 kitap yayımlayabiliyor yılda. Bir kitap üzerinde ne kadar çalışıyor sorusu 15 gün ile 2 yıl arasında değişebiliyor” diye yanıtlamış. İnkılâp Yayınları’ndan Senem Davis ise “Bahsettiğimiz kişi sadece okuma yapıyorsa (…) kadrolu çalışan bir editör yılda 25 ila 35 kitap üzerinde çalışıyor diyebiliriz” yanıtını vermiş. Çünkü editörlük yayınevinden yayınevine, projeden projeye değişiklik arz eden bir meslek.

Sansür ve otosansür…
12 Nisan 2023 tarihinde gerçekleşen Düşünce ve İfade Özgürlüğü 2022 Ödülleri töreninde yaptığı bir konuşmada TYB Başkanı Kenan Kocatürk şunları söylemiş:
“Kitap dünyamız, gittikçe artan ve bu yıl artık sektörümüzde olumsuz sonuçlarını çok somut biçimde gördüğümüz ağır ekonomik koşulların yanı sıra, okumayı ve yazmayı son derece zorlaştıran; düşünmeye, söz söylemeye, üretime engel olan sansürle ve kaçınılmaz olarak büyüyen ve hatta artık içselleşmeye başlayan otosansürle sürekli mücadele ediyor.”

Bu sonuçlara katlanmak zorunda olan yığınlarca yayın emekçisi var. Ben yarı zamanlı çalışan bir düzeltmen olarak yayınevlerinin içindeki durumu sadece çalışan arkadaşlarımdan aldığım duyumlardan biliyorum. Ciddi bir küçülme yaşandığı ve bunun yayınevi çalışanlarının yükünü inanılmaz arttırdığına kendi diyaloglarımdan birebir tanığım.

"Yazarı bol ama edebiyatta cılız bir ülke"
Bu kadar çalışanın olduğu, bu kadar çalkantılı ve zor dönemlere birebir tanıklık eden binlerce çalışanın olduğu bir sektörde hiçbir sendika, meslek örgütü, dernek ve vakıf çalışmamış.

PEN Türkiye Merkezi 2. Başkanı ve Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Halil İbrahim Özcan’ı aradım. Kendisi de maalesef bu alanda kendi bünyelerinde veya Türkiye Yazarlar Sendikası bünyesinde bir çalışma olmadığını söyledi. Sektöre dair görüşlerini paylaşmasını rica ettim:

“Artık az kitap basılıyor. Her yayınevi kitap basmıyor. Yazarlar eserini basacak yayınevi arıyor. Bu durum merdivenaltı yayınevleri dönemini başlatmış durumda. Özellikle yayınevlerinin yaşadığı ekonomik krizden dolayı yayıncıların yazarlarla ilişkilerinin de bozulması, bir yazarın bir eserini basıp diğer kitaplarını bekletmesi gibi durumlar söz konusu oluyor. O durumda yazar da çaresiz kalıyor. Otosansürün en büyük sebeplerinden biri de bu. Hukukun olmadığı bir ülkede bu durum böyle yaşanıyor. Yazarların bunu kabul etmeyip kenara çekilmesi lazım ama iyi edebiyatçılar da bu sisteme boyun eğmek durumunda kalıyor ve bu da üretimi merdivenaltı yayınevlerine kaydırıyor. Parasını veren eseri bastırıyor. Yazarı bol, ama edebiyatta cılız bir ülke olarak anılıyoruz artık, hem Türkiye’de hem yurtdışında.”

Yazar, gazeteci; Türkiye’de yazı, edebiyat ve dil alanında çok kıymetli bir isim olan Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner’i de aradım ve kitap yayıncılığı sektöründe çalışanların durumunu sordum. Kendisi de “Maalesef bu alana dair hiçbir çalışma yok” cevabını verdi.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 2014 yılında yayınevi çalışanlarını örgütleme faaliyetine başladıklarını okudum bir haberde. TGS Başkanı Gökhan Durmuş’u aradım. “Biz bir dönem yayınevi sektörü çalışanları faaliyeti başlattık. Ama gerisi gelmedi” diye yanıtladı. Bu faaliyet çok etkili olamamış ve akamete uğramış. Türkiye Yayıncılar Birliği Kenan Kocatürk de “Maalesef bu konuda bir çalışma yok” yanıtını verdi.

Devamı...

Paylaş >

Başak Günsever hakkında:
İstanbul Üniversitesi Reklamcılık bölümünden 2005’te mezun oldu. Evrensel gazetesinde 2002 yılında stajyer olarak başladığı gazeteciliği 2016’ya kadar çeşitli gazete ve dergilerde muhabir ve editör olarak sürdürdü. Mesleğini ve İstanbul’u terk ederek 2018’de Datça’ya yerleşip farklı bir işkolunda, gayrimenkul sektöründe çalışmaya devam ediyor. 2017’den beri freelance editörlük, metin düzeltisi yapıyor.
Bizi Takip Edin
© 2024 - Kültür Emeği. Tüm hakları saklıdır.
Logo

“Kültür Emeği Platformu Yenileme ve Teknik Altyapı Oluşturma Projesi” bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.