Kitap yayıncılığı emekçileri: Görünmeyen emek yığını (bölüm 2)

Başak Günsever

03-09-2023

Paylaş >

‘Yazarı bol ama edebiyatta cılız bir ülke’
‘Yazarı bol ama edebiyatta cılız bir ülke’
Bu kadar çalışanın olduğu, bu kadar çalkantılı ve zor dönemlere birebir tanıklık eden binlerce çalışanın olduğu bir sektörde hiçbir sendika, meslek örgütü, dernek ve vakıf çalışmamış.

PEN Türkiye Merkezi 2. Başkanı ve Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Halil İbrahim Özcan’ı aradım. Kendisi de maalesef bu alanda kendi bünyelerinde veya Türkiye Yazarlar Sendikası bünyesinde bir çalışma olmadığını söyledi. Sektöre dair görüşlerini paylaşmasını rica ettim:
“Artık az kitap basılıyor. Her yayınevi kitap basmıyor. Yazarlar eserini basacak yayınevi arıyor. Bu durum merdivenaltı yayınevleri dönemini başlatmış durumda. Özellikle yayınevlerinin yaşadığı ekonomik krizden dolayı yayıncıların yazarlarla ilişkilerinin de bozulması, bir yazarın bir eserini basıp diğer kitaplarını bekletmesi gibi durumlar söz konusu oluyor. O durumda yazar da çaresiz kalıyor. Otosansürün en büyük sebeplerinden biri de bu. Hukukun olmadığı bir ülkede bu durum böyle yaşanıyor. Yazarların bunu kabul etmeyip kenara çekilmesi lazım ama iyi edebiyatçılar da bu sisteme boyun eğmek durumunda kalıyor ve bu da üretimi merdivenaltı yayınevlerine kaydırıyor. Parasını veren eseri bastırıyor. Yazarı bol, ama edebiyatta cılız bir ülke olarak anılıyoruz artık, hem Türkiye’de hem yurtdışında.”

Yazar, gazeteci; Türkiye’de yazı, edebiyat ve dil alanında çok kıymetli bir isim olan Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner’i de aradım ve kitap yayıncılığı sektöründe çalışanların durumunu sordum. Kendisi de “Maalesef bu alana dair hiçbir çalışma yok” cevabını verdi.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 2014 yılında yayınevi çalışanlarını örgütleme faaliyetine başladıklarını okudum bir haberde. TGS Başkanı Gökhan Durmuş’u aradım. “Biz bir dönem yayınevi sektörü çalışanları faaliyeti başlattık. Ama gerisi gelmedi” diye yanıtladı. Bu faaliyet çok etkili olamamış ve akamete uğramış. Türkiye Yayıncılar Birliği Kenan Kocatürk de “Maalesef bu konuda bir çalışma yok” yanıtını verdi.

‘Çevirmen haklarım için ONK Ajans’la çalışıyorum’
Kitap yayıncılığının en önemli halkalarından biri çevirmenler. Çoğu adsız kahramanlar, bir kısmı, direnen az bir kısmı ismi ile anılmayı başarıyor. Yüzü aşkın çeviriye imza atan, dünya listelerinde adından söz ettirmiş birçok eseri dilimize kazandıran çevirmen Duygu Akın ile de görüştüm. Çevirmenlerin sorunlarını ve kendisinin niçin telif hakları ajansı ONK Ajans ile çalışmayı tercih ettiğini sordum:
“Çevirmenlerin yaşadığı en büyük olumsuzluk sözleşmesiz çeviri yaptırılması. Diğer büyük olumsuzluk elbette ki telif ödemelerinin düşük tutulması ve çok geciktirilmesi. Enflasyon ortamında elbette yayınevleri de olumsuz etkileniyor ama bunun telafisi asla çevirmene verilen küçük teliflerin daha da azaltılması ya da geciktirilmesi yoluyla yapılmamalı. Bunu yapan yayınevleri öncelikle kendi yayımladıkları eserlerin kalitesinden büyük ödün verirler çünkü nitelikli çevirmenlerle çalışma olanağını kaybederler. Okur daima düşen kalitenin farkına varır ve bu bir noktada satışlara yansır.”

“ONK Ajans'la çalışmaya başlamam, çevirdiğim kitap sayısının yüzü aşması ve benim sözleşme haklarımı, telif ödemelerini takip etmekte zorlanmam yüzünden başladı. Bir kitabın çeviri telifi için ilk kez birlikte çalışmamızın ardından tüm çevirilerimin haklarını ajansıma devrettim. Ajans sözleşmelerin hazırlanması aşamasında çevirmen hakkaniyetini koruyor, telif ödemelerini her kitap için takip ediyor, e-kitap ya da sesli kitap telifi gibi ülkede çok yeni olan ve henüz prosedürü oluşmamış konularda prosedür geliştirerek çevirmen haklarını koruyan sözleşmeler hazırlıyor. Bu sayede benim tüm eserlerimin sözleşmeleri, yeni baskıları ve telifleri tek tek takip ediliyor. Bu da benim için hem haklarımın korunması hem de zamandan tasarruf açısından büyük önem taşıyor. Çevirmenlerin de özellikle sözleşme aşamasında mutlaka şartlara dikkat etmelerini öneriyorum.”

Akın, çevirmenleri sözleşmesiz çeviri yapmama konusunda uyarıyor:
“Sözleşmesiz kesinlikle çeviri yapmasınlar. Derneğimiz ÇEVBİR'in belirlediği standart bazı şartlar var, bunlara mutlaka sözleşmelerde yer versinler. Yayınevinin buna rağmen sözleşmeye uymaması durumunda ÇEVBİR'den de yardım alarak hukuki yollara başvurmalarını öneriyorum. Tabii buna rağmen birçok haksızlık doğacaktır ve hukuki desteğimiz yetersiz olduğundan yaptırımlar da eksik kalacaktır. Bu konuda da belli bir çatı altında bir araya gelip haklarımızın korunmasının yollarını araştırmalıyız.”

‘Son okuma’ nedir?
Benim yaptığım işe dair de birkaç laf edeyim. Bir kitap, yayın süreci boyunca çeşitli aşamalardan geçer. Örneğin yabancı bir eseri ele alalım, bir yayınevi eserin basımına karar verdikten sonra o eseri çevirebilecek yetkinlikte bir çevirmene bu işi teklif eder. Çevirmen çevirisini yaptıktan sonra yayınevine dosyayı gönderir. Dosya, kaynak metnin diline de hâkim bir editör tarafından hem kaynak metinden hem hedef dilden çift taraflı kontrol edilir. Bu sırada editör çevirmen ile temas halindedir. Bazı değiştirilecek yerler çevirmen ve editör arasında iletişim kurularak değiştirilir/düzeltilir. Dosya sonra “son okuma” dediğimiz iş için biz düzeltmene gelir. Benim çalıştığım büyük yayınevlerinden biri bunu hem kendi kadrosundaki düzeltmenlere hem dışarıdan freelance çalıştırdığı düzeltmenlere yollayabiliyor. Bu düzelti sırasında daha çok hedef dil, yani Türkçe yazımı kontrol edilir. Çeşitli sentaks hataları düzeltmenin radarına takılırsa bunlar da not düşülür, çevrilen eserden kontrol edilerek tekrar çevrilir veya düzeltilir. En son editör bu düzeltileri uygular, çeviri hatalarına müdahale eder, kitap dizilir, mizanpajı yapılır ve matbaaya yollanır. Tabii ki bu süreç yayınevinin finansal hacmi, büyüklüğü ve maliyetleri karşılama gücüne göre bambaşka bir seyir alabilir. Kimi yayınevleri çevirmenin yolladığı dosyayı neredeyse hiç kontrol etmeden baskıya yollar; kimisi ikili kontrol yapmadan direk son okumaya yollar, maalesef işin ucunda basılan eserin niteliği bambaşka olur. Artan maliyetler çalışanların ücretlerini düşürürken basılan eserlerin kalitesini de ciddi ölçüde geriletir.
Bu tip bir işin ve mesleğin niteliği diğer mesleklere göre biraz farklıdır. Düzeltmen işini yaparken çeşitli ve belirli sözdizimi kitapları, imla kılavuzları, sözlükler ve dilbilim kitaplarını kaynak alır. Yükseköğrenimde alınan eğitim elbette kişiyi o işi yapmakta yetkinleştirir ama kişinin kendini eğitmesi diye bir şey de mümkündür. Duygu Akın, bunu Deniz Eldam ve Başak Arslan’a YouTube üzerinden verdiği bir röportajda*** çok güzel ifade etmiş. Kendisi Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olması, yani dil ile ilgili eğitim görmüş olmasına rağmen kişinin kendisini dil alanında yetiştirebileceğini söylüyor: “Mesela çeviri için çalışmaya başladığınızda evvela şunu biliyorsunuz: Ben kendi dilimde ne kadar yetkinim? Ne kadar yetkinsem, yapacağım çeviri de o kadar yetkin bir çeviri olacaktır. Ben şuna inanıyorum: İyi çevirmenlerin çoğu çocukluğundan itibaren -çünkü donanım sürece yayılan bir şeydir- kendi dilinde çok kitap okumuş ve kitap okumaya meraklı insanlardır. Çünkü bu böyle bir ayda, üç yılda falan edinilebilecek bir birikim değil. Kendi dilinize hâkim olmak küçük yaşlardan itibaren başlayıp hem okuyarak hatta hem de yazarak gelişir.”

Yani bu işi yapan kişi, kendini ne kadar yetiştirmişse o kadar nitelikli iş üretir. Gazetecilik emeği de benzer bir emek türüdür. Gazetecinin en büyük sermayesi kültürel birikimidir. İyi bir gazeteci -eğer ki mesleğini iyi icra etmek ve rahat bir şekilde sürdürmek istiyorsa- örneğin biraz Türkiye tarihi, dünya tarihi, azıcık sosyoloji gibi alanlara dokunmak; biraz sinema izlemek, biraz sergi gezmek, konser dinlemek… yani hayatın üretildiği alanlarda var olmak ve oralardan beslenmek durumundadır. Tabii ki bu kadar güvencesiz ve esnek bir ortamda bu donanımı edinebilmenin maliyeti de azımsanacak gibi değildir.

* https://mcusercontent.com/117ed3ab22a48970844e4937d/files/da9904cf-263b-0a0f-127f-1b460e7eaa68/KitapPazari2022_Son.pdf

** https://t24.com.tr/k24/yazi/yayinevleri-kac-editorle-nasil-calisiyor,348

*** https://www.youtube.com/watch?v=IXPym8ilgwY&ab_channel=HolonAkademi



Paylaş >

Başak Günsever hakkında:
İstanbul Üniversitesi Reklamcılık bölümünden 2005’te mezun oldu. Evrensel gazetesinde 2002 yılında stajyer olarak başladığı gazeteciliği 2016’ya kadar çeşitli gazete ve dergilerde muhabir ve editör olarak sürdürdü. Mesleğini ve İstanbul’u terk ederek 2018’de Datça’ya yerleşip farklı bir işkolunda, gayrimenkul sektöründe çalışmaya devam ediyor. 2017’den beri freelance editörlük, metin düzeltisi yapıyor.
Bizi Takip Edin
© 2024 - Kültür Emeği. Tüm hakları saklıdır.
Logo

“Kültür Emeği Platformu Yenileme ve Teknik Altyapı Oluşturma Projesi” bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.