Türkiye koşullarında görsel ve plastik sanatlar açısından sanatçı olmak
Doğan Karakılıç
30-11-2023
2003 Yılından bu zamana kadar görsel ve plastik sanatların içinde yer almaktayım. 2003 yılında başladığım canlı (nü) modellik deneyimim ve 2008 yıllarında başladığım heykel ve resim çalışmalarım gerek çalışma hayatı gerekse de sanat hayatımın temellerini oluşturmaktadır. Türkiye gibi bir ülkede profesyonel olarak yaptığım bu işler her açıdan zor, dayanma gücü ve devamlılığı isteyen riskli işlerdir.
“Dünya mitolojisini hikayelerimde birleştiriyorum. Kendi mitoslarımı ve kendi karakterlerimi yaratıyorum. Biyomorfik ya da bu dünyaya ait imgeler üzerinden, fantastik sanat ve fantastik dünyanın derinliklerine yol almayı seviyorum. Heykellerim sanal, yitik ve distopyaya ait imgelerle gerçek dünyanın karşılaşmasıdır. Bu karşılaşmalardaki sıra dışılık, sanatımın temel motivasyonudur.”
2003 Yılından bu zamana kadar görsel ve plastik sanatların içinde yer almaktayım. 2003 yılında başladığım canlı (nü) modellik deneyimim ve 2008 yıllarında başladığım heykel ve resim çalışmalarım gerek çalışma hayatı gerekse de sanat hayatımın temellerini oluşturmaktadır. Türkiye gibi bir ülkede profesyonel olarak yaptığım bu işler her açıdan zor, dayanma gücü ve devamlılığı isteyen riskli işlerdir.
Türkiye’de canlı model olmak
Canlı modellik Türkiye’nin özellikle bazı köklü üniversitelerinin dışında özel sanat atölyelerinde yapılan bir iştir. Canlı modelliğin yarattığı deformasyonlar içinde, vücudun hareketsizliğinden kaynaklı kireçlenmesi, sakatlanma, vertigo, anksiyete ve en çok yaşanılan, uygun koşullar sağlanmadığı durumlarda soğuk havaya maruz kalmaktan kolayca hastalanmak gibi durumlar yer alır. Canlı modellik yapan kişiler zaten bu durumları hayatın içinde kabullenmekte ve diğer iş kollarında da olduğu üzere durumun farkındadırlar. Fakat üzücü olan canlı modelliğin tanımlı bir iş olmamasıdır doğal olarak sağlık sorunları ya da iş kazalarından kaynaklı sorunlarda canlı modellik yapan kişilerin bir sağlık güvencesi olmamasıdır. Kaldı ki bir Müslüman bir ülkeden bahsediyoruz: sanat anlamındaki zorluklarla örtüşen bir durum. Yani “Müslüman ülkesinde salyangoz satmak” deyimi bu durumla tam olarak örtüşmekte. Çünkü bir süre sonra sanat ve onunla ilişkili birçok alan ve mecra, din kaynaklı nedenlerden dolayı ayıp, günah gibi sonradan üretilen yaftalamalara maruz kalmaktadır.
Canlı modelliğin yapıldığı alanlarda ise farklı sorunlar baş göstermektedir. Sanatın dünyada belirli zümrelere aitliği ülkeler ve şehirler bazında da kendi gerçekliğini acımasızca gösterir. Gerek kişisel gerek belirli gruplar dahilinde sanatın ve sanatçının da özgürlükler ve bireysel gelişmişliği önemlidir.
Anlatmaya çalıştıklarıma örnek vermem gerekirse canlı modelle çalışmak isteyen bir grup sanatçı ele alalım ve bu insanların maddi anlamda iyi durumda olduklarını farz edelim. Böyle bir durumda bile canlı modelin alacağı ücretle ilgili pazarlık yapılabilmektedir. Ben kişisel olarak yıllarca modelliğin Türkiye koşulları ile mücadele ederken diğer taraftan sanatın kendi içindeki anlamsız ve kodlarına uymayan sanat yobazlığı ile de mücadele etmekteyim. Bütün bunların dışında canlı modellik müthiş bir konsantrasyon, vücut disiplini, bütünlük ve devamlılık isteyen bir meslektir. Yani sağlıklı olmak iyi beslenmek ve spor yapmak gerekir. Türkiye koşullarında aldığınız ücretle bunları yapmak ise çok kolay değil. Kişisel olarak söylemem gerekirse canlı modellik benim açımdan, yaptığım sanatın devamlılığı ve sürdürülebilir olması için bir iş ve araç olarak kaynak olmayı teşkil eder. Sanatsal anlamda belirli bir ivme kazanmak ve maddi olarak sadece sanatınızla ayakta kalmak ne yazık ki belirli bir zamanı aşmanızı bekler, hatta o zaman hiç gelmeyebilir. Fakat gerçek sanatçı bunlardan vazgeçmez, ne olursa olsun sanatını bütün zor koşullara rağmen yapar diye düşünüyorum. Bu durum tabi ki sanatın genel dünya söylemine dairdir. Tarih bu konularda bize Van Gogh, Modigliani vb. örnekleriyle her zaman ışık tutmaya devam etmektedir.
Türkiye’de plastik sanatlar açısından sanatçının konumu
Sanat her yerde olduğu gibi kendi coğrafi koşulları, insanların eğitim durumu, kültür seviyesi ve birikimleri dahilinde, o yerde bir gelişmişlik, özgürlük, ya da yaratıcık konumu içinde yerini alır. Türkiye bütün bunları düşündüğümüzde Anadolu toprakları açısından büyük bir kültür seviyesi ve birikimine sahiptir. Yani bu toprakların köklerinde aslında geçmişten günümüze birçok uygarlığın katmanlar halinde sunduğu muazzam bir altyapı vardır. Bu da sanat yapmak için çok çok yeterlidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan her adım gibi sanatta da birçok başlangıç ve yeni dokunuşlar özellikle eğitim kurumlarının önderliğinde başlamıştır. Sanat alanındaki birçok akademisyen o alanda başarılı ve ilerlemiş kurumlardan yurtdışında gerekli eğitimlerini alarak Türkiye’de eğitim vermişlerdir. Bir başlangıç olarak aslında hiç de yabana atılamayacak bir ivme yakalanmıştır. Daha sonraları politika, din ve muhafazakar gerekçelerle ortaya çıkan yönetimler, sosyal yaşantının yanında en büyük tahribatı sanat alanında yapmıştır. Doğal olarak bu zihniyette yetişen yeni akademisyen, öğretmenler ve eğitimciler, sanatı kendi algı ve kişisel yaşantılarına denk düşürdüğü için özgürlükler ve yaratıcılık azalmıştır. Evrensel sanat eseri meydana getirmek şu anda bile kabulü zor bir durumdur.
Türkiye’nin kendi kültür ve birikim yapısına denk düşen bazı tarihsel, dini ve milliyetçi konuları ele alan sanat, sanatçı ve eserleri ülke içinde daha popüler olsa da, son çeyrekte bunlar biraz da olsa aşılmış görünmektedir. Çünkü çağdaş sanat ve güncel sanat gibi kavramlar dünyada olduğu gibi burada da kendini göstermekte ve bu alanla ilgili çok sayıda sanat üretimi yapılmaktadır. Fakat bu da yine tüm dünyada olduğu gibi yeni bir problemi ortaya çıkarmaktadır. Çağdaş ve güncel sanat kavramlarına sığınan birçok sanatçı akademisyen ve yeni yetişen öğrenci kavramlar, alt metin gibi teorik yoğunlaşmalar sonucunda güçlü sanat eserleri ortaya koyamamaktadır. Sanatın geldiği evreler düşünüldüğünde daha hazırcı hızlı tüketilebilir sanat eserleri ve bakış açısı kendini hissettirmektedir.
Türkiye’de heykel ve heykeltıraşın konumu
Plastik ve görsel sanatlar açısından sanatın belirli dallarında özellikle resim gibi alanlarda bir gelişmişlik söz konusu olsa da Türkiye’nin hala Rönesans’ı yaşayamadığını ve o seviyeyi atlatamadığını düşünenlerdenim. Zaten problem de burada başlıyor. Belirli bir doygunluk ve özümsemeyi gerçekleştirmeden yeni bir şeye başlamak doğru olmasa gerek. Bir binada birinci katı yapmadan ikinci kata geçemezsiniz. Geçtiğinizde ise sağlam kaliteli ve altyapısı güçlü bir şey elde edilemez sanırım.
Heykel sanatı açısından ise tüm bu olumsuz genel bakışın dışında geçirdiğimiz son 5 yıl daha da yorucuydu. Türkiye’de heykel bütün dünyanın aksine hala bir “put” objesi olarak görülebilmektedir. Çünkü çoğu insan onu tanrıya eş koşmak/şirk fikrinden hala uzak değildir. Bütün bunlara rağmen heykel sanatçıları olarak heykel yapmaya devam etmekteyiz. Belirli bir kültürel zümrenin dışında Türkiye’de heykel denilince akla gelen şey ise ne yazık ki kadın, erkek ve hayvan figürlerinin birebir yapılması olarak anlaşılmaktadır. Rönesans’ı aşamayan fikir ve zihniyete belki bir örnekte bu durum olabilir.
Türkiye’deki ekonomik çalkantılar bir heykel sanatçısı açısından malzeme, tedarik ve ulaşım gibi birçok etkenin yanında atölye giderleri ve kişisel yaşantınızın devamı anlamında her zamankinden daha da net bir şekilde sanat yapmanızı zorlayan bir duruma gelmiştir. Heykel birçok sanat branşına göre daha zor koşullarda üretimi yapılan daha zor sergilenen ve sanat alıcısı/tüketicisi tarafından daha az tercih edilen bir sanat dalıdır.
Birçok sanatçı hayatta kalabilmek için ek iş yapmak durumundadır. Bende ise bu durumu karşılayan yukarıda bahsettiğim gibi canlı modellik yapmak olmuştur. Bütün bu zorlukların yanında bir de pandemi süreci hayatımıza girdi ve hiçbir başka geliri olmayan biz sanatçılar gerçekten hayatta kalma mücadelesi vermek durumunda kaldık. Çoğu sanatçı bu durumu kaldıramadı ve sanat yapmayı bir kenara koydu. Evden çıkamamak, atölyeye gidememek, sanat eseri üretsek bile onu satacak bir mecra ya da alan bulamamak gibi sorunlar yumağı ile baş başa kaldık. Sanatsal anlamda bir derinliği ve belli başlı alanların dışında bir etkinliği olmayan devlet yönetimi tabi ki biz sanatçıları da bu süreçte yalnız bıraktı. Normal şartlarda bile kendi vatandaşına yetemeyen bir devlet ve yönetim mekanizması varken sanatı ve sanatçıyı zaten sevmeyen bir yönetim bütün bu insanları yok saydı.
Sonuç olarak plastik sanatlar alanında iş üreten bir sanatçı olarak sanatın o naif dokunulmaz ve birçok şeyin üzerinde duran aurası kişisel olarak beni ve benim gibi sanatçıları ayakta tutmaya devam etmektedir. Türkiye’de tüm zor koşullara rağmen sanat yapıyor olmak günün sonunda geriye kalan en büyük mutluluk olarak yanı başımızda durmaya devam ediyor.
Doğan Karakılıç hakkında:
Disiplinlerarası sanatçı ve heykeltıraş. 1982 yılında Ankara'da doğdu. 2008 yılında ilk resim ve heykel çalışmalarına başlayan sanatçı, Düzce Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Heykel bölümü ile AHBV Güzel Sanatlar Heykel bölümünde lisans eğitimi aldı. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel bölümün de Yüksek Lisans eğitimine Tez aşamasında devam etmektedir. Heykel dışında resim, video art, fotoğraf, happening ve enstalasyon çalışmaları da yapmaktadır. Üç kişisel sergisi bulunan sanatçı yurt içi ve yurt dışında çeşitli fuar, yarışma sergileri ve karma sergilere katılmıştır. Çalışmalarına Ankara da ki heykel atölyesinde devam etmektedir.